Eski zamanlarda bir padişah, memleketinde çıkan yangınlardan pek dertliymiş. Her gün pek çok mahallede yangın çıkar ve bir sürü ev kül olurmuş. Padişah bu işi kökten çözmek ve yangınları kimin çıkarttığını tespit etmek için bir adamlar görevlendirmiş. Bu adamlar padişahın ajanı olarak tüm yangınları inceleyecek ve padişaha yangınların nedeni ve suçlular hakkında rapor düzenleyeceklermiş.
İstihbarat timi kurulmuş ve göreve başlamış. Her yangın haberi aldıklarında oraya koşup yangın yeri, yangının nedeni ve muhtemel suçlular hakkında bilgi topluyorlarmış. Ancak ajan oldukları belli olmasın diye de kimseye sormaz kendi gözlemlerini yazarlarmış. Gel zaman git zaman, gerekli bilgiler toplandıktan sonra raporlarını yazmaya başlamışlar. Tüm ajanların tespitleri bir noktada birleşiyormuş; bütün yangınlarda, kırmızı üniforma giymiş, şapkalı, birbirine çok benzeyen ve ellerinde balta, çapa, halat vs. malzemeler olan, çok hareketli birileri varmış. Bunlar sanki yangını söndürmeye, insanları ve eşyaları kurtarmaya çalışıyor gibi yapıyorlarmış. Ancak tüm yangın yerlerinde olmaları ve her defasında bu yangın yerlerine ajanlardan daha erken ulaşmaları şüpheleri artırmış.
Toplanan istihbarat sonucunda padişah için şöyle bir rapor hazırlanmış; yangınları bu üniformalı insanlar çıkarmakta ve suçları belli olmasın diye de sanki yardım ediyor gibi gözükmekteymişler. Yani anlayacağınız, istihbaratçılar suçlu olarak itfaiye erlerini tarif etmişler.
Bu raporu alan padişah itfaiye teşkilatında bir isyanın olduğunu hemen anlamış ve tüm itfaiye erlerini kamu hizmetinden uzaklaştırarak sayılarını bayağı azaltmış. Sorunun çözüldüğü umudu ile rahatlamışken, bir vakit sonra yangın sayısının hiç azalmadığını ancak yangınların söndürülmesindeki gecikmelerden dolayı, her yangında daha çok evin telef olduğunu ve kamu zararının katlandığını fark etmiş.
Padişah anlamış ki, kendisine verilen rapor tamamı ile yanlıştır. Derhal raporu hazırlayanları derdest etmiş ve itfaiye erlerinin sayısını çoğaltarak, onlardan özür dilemiş.