Ülkemizde dahil olmak üzere yeni doğanda işitme kaybı oranı %0.3 civarındadır. Bunun nüfusa oranlandığında ciddiye alınması gereken bir rakam olduğuna dikkat çeken Baş Boyun Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nuri Özgirgin, Biyonik Kulak ( Kohlear Implant) uygulamasının iyi bir tedavi seçeneği olduğunu belirtti.
2000'li yılların başından itibaren başta ABD olmak üzere hemen hemen dünyanın tüm ülkelerinde bebek doğar doğmaz işitmesinin değerlendirilmesine yönelik politikalar üretildi. Amaç bebekte işitme kaybını erken tanıyıp rehabilitasyonunu yapmaktır. Yurdumuzda da Sağlık Bakanlığı liderliğinde yeni doğan işitme tarama süreci başlatıldı. Bugün yeni doğan nüfusunun %70-75'i bu taramalardan geçirilerek işitme kayıplı bebekler takibe alınmaktadır.
Yeni doğanda işitme kaybı aileden gelen genetik faktörlerin (yurdumuzda sıklıkla sorumlu tutulan Connexin geni) etkisi ile olabilmektedir. Ülkemize özel akraba evliliklerinin yoğun olması bu genetik faktörlerin olasılığını arttıran bir durumdur. Annenin hamilelik sırasında kullandığı ilaçlar veya annenin hamilelik sırasında geçirdiği viral enfeksiyonlar; özellikle ilk 3 ayda oluşmuş ise önemli bir etkendir. Doğumun sorunlu olması, bebeğin doğum sırasında oksijensiz kalması beyni, iç kulağı olumsuz etkileyebilir ve kalıcı hasar bırakabilir. Bebek doğduktan sonra yaşamının ilk günlerinde veya aylarında geçirdiği viral enfeksiyonlar veya menenjit dikkate alınması gereken işitme kaybı nedenidir.
Erken çocukluk döneminin en sık rastlanan hastalıklarından birisi sık tekrarlayan üst solunum yolları enfeksiyonlarının neden olduğu orta kulak iltihapları ve orta kulakta sıvı toplanmasıdır. Orta kulakta sıvı toplanması ile yaklaşık 30-35 dB civarında bir işitme kaybı beklenir. Bu seviye çocuğun fısıltı seslerini duyamaması anlamına gelir. Özellikle beyin olgunlaşmasının çok hızlı olduğu bu çağlarda çocuğun fısıltı sesini duyamaması bile dil gelişimi açısından çocuğun yetersiz uyarılması ve geri kalması anlamına gelir. Kaldı ki daha ileri işitme kayıpları olan bebekler ve çocuklarda konuşmanın gelişmesi, çevresi ile olan iletişimi açısından bunun ne kadar önemli olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
İki taraflı işitme kaybı olduğu durumlarda sorunun farkına kısmen daha erken varılabilmektedir. Eğer işitme kaybı tek taraflı ise bebeklik ve çocukluk dönemlerinde seslere olan yanıtın var olması nedeniyle tek kulaktaki işitme kaybının farkına belki de ancak okul çağında varılabilmektedir.
Özellikle ilkokul sıralarında bireysel etkileşimde zeki olan, IQ ve EQ'su yüksek görünen çocuğun sınıfta başarısının düşmesi, derse karşı ilgisizliği öğretmenin sıklıkla ilgisini çeken bir durumdur. Böyle olmasa bile anne-babanın bu ikilemin farkına varıp öğretmenle görüşerek sorunu ortaya çıkarması gereklidir. Bu sürece neden olabilecek diğer sorunların yanı sıra işitmenin de mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Genellikle hafif-orta derecede işitme kaybı dışında belirti vermeyen orta kulakta sıvı toplanması, daha önce farkına varılmayan tek taraflı işitme kaybı ve gene iki taraflı ve kısmi gelişmiş iç kulak tipi işitme kayıplarının mutlaka araştırılması ve tedavi edilmesi gerekir. İşitmenin gerek ilaç tedavileri, gerek minör cerrahi uygulamalar ile gerekse işitme cihazı ile okul çağında giderilmesi büyük öneme sahiptir.
Bazen de çocuktaki konuşmanın gecikmesi anne ve babada işitme kaybı olabilir kaygısı uyandırırken yapılan testlerde işitme normal bulunmakta ve otizm şüphesi ile bu çocuklar psikiyatri kliniklerine yönlendirilmektedirler.
Bebekte İşitme Kaybı Nasıl Saptanır?
Yaşamın ilk günlerinde uygulanan “otoakustik emisyon” (OAE) testi ile işitmenin normal olup olmadığı basitçe anlaşılmaktadır. Bu testle iç kulağın normal işittiğini anlamak mümkündür. Bu testten yanıt alınamaması bebek hiç işitmiyor veya testin olumlu sonuç vermesi her şeyin normal olduğu anlamına gelmez. Çünkü bu test yalnızca iç kulak işitmesini değerlendirir. Ama işitme sinirindeki sorun bu test ile saptanmaz. Test negatif çıktı ise bu %30 ile %100 arasında işitme kaybı var anlamına gelebilir. Bu aralık oldukça geniştir. Dolayısıyla diğer testlerle bunun doğrulanması gerekir. Bu maksatla da "beyin sapı odyometrisi" (ABR) testi uygulanmaktadır. Tüm bunlarla daha önceden 2-3 yaşlarda farkına varılan işitme kayıplarının yaşamın ilk 3-6 ayında saptanabilmektedir.
Neden İşitme Kaybını Erken Tanınmalıdır?
Beynin öğrenme yetisi en fazla ilk yaşlarda olmaktadır. İşitme kayıplı bebekler ne kadar erken rehabilite edilirse beyne o kadar erken ses uyaranları gönderilebilir ve çocuğun işitme ve konuşması da ileri yaşlarda o kadar doğal olur. Bu rehabilitasyon sürecine ilk 6 ayda başlanmalıdır. İlk yaşta işitme desteği sağlanan çocuk ile 3-4 yaşlarında bu desteğin verilebildiği çocuk arasında okul ve yaşam başarısı, sosyal iletişim açısından çok belirgin fark vardır.
İşitme Kaybını Nasıl Tedavi Edilir?
İşitme kaybının yaşamın ilk aylarında tanısı konduktan sonra amaç altıncı aydan itibaren bebeğin işitme cihazı ile desteklenmesidir. Tercihan 12-24 aylar arasında da eğer işitme kaybı iki taraflı ve çok ileri derecede ise bebeğe biyonik kulak cerrahisi uygulanmasıdır. Biyonik kulak (Kohlear implant) uygulaması ile iç kulağın algılayamadığı sesler özel kodlama yönetmeleri ile elektrik sinyaline dönüştürülmekte ve iç kulağa yerleştirilen elektrotlar vasıtası ile işitme siniri uçları bu seviyede uyarılmaktadır. Böylelikle işitme duyusu yaşamın ilk iki yılında sağlanabilmektedir. Kısmi olan işitme kayıplarında alışılmış işitme cihazları yeterli olabilmekte ve çocuklar bu cihazlar ile yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Dış kulak yolu ve orta kulağı ilgilendiren işitme kayıplarında ise tedavi orta kulağa yönelik cerrahi uygulamalar ile ilaç tedavisi ile veya gene işitme cihazlarının yardımı ile yapılabilmektedir.
İşitme Kayıplarını Bu Cihazlar Kullanılmadan Hücre Düzeyinde Uygulamalar İle Tedavi Etmek Mümkün Müdür?
Son yıllarda özellikle genler ile ve kök hücrelerle yapılan çalışmalar bu soruların günlük yaşama geçmesini sağladı. Genetik işitme kayıplarında gen tedavisi (sağlam genlerin iç kulağa verilmesi) artık hayal olmaktan çıktı ve en azından bu süreç laboratuvar ortama taşındı. Bu konudaki araştırmalar yoğunluk kazanmakta ve bu sayede özellikle genetik geçişli işitme kayıplarının tedavisi amaçlanmaktadır. Kök hücre uygulamaları, gerek embriyonal ve gerekte mezankimal dokudan elde edilen hücrelerle yetersiz veya bozuk gelişmiş dokunun normal dokuya dönüştürülmesini hedeflemektedir. Eldeki veriler kök hücre uygulamaları ile iç kulak yapılarından daha önce kök hücrelerin işitme sinirindeki bozuklukların tedavisinde yararlı olabileceği yönündedir.
Gen tedavileri ve kök hücre uygulamalarının başarıya ulaşması, klinik uygulamaya girmesi, şimdilik mümkün gözükmemektedir. Biyonik kulak uygulamalarının teknolojisi ise çok hızlı biçimde gelişmekte ve hiç işitmeyen hatta son zamanlarda kısmen işiten kulaklar için dahi doğal sesleri verecek implantlar üretilmektedir. Yakın gelecekte, işitme kayıplarının tedavisinde implantlar alternatifsiz olmaya devam edeceklerdir.