O'nun Seviyesine İnin

O'nun Seviyesine İnin

Gelin bugün sizlerle bir oyun oynayalım. Oyun malzememiz yakın çevrenizde kolaylıkla bulabileceğiniz materyallerden oluşacağı için zorlanmayacağınıza eminim.

Gelin bugün sizlerle bir oyun oynayalım. Oyun malzememiz yakın çevrenizde kolaylıkla bulabileceğiniz materyallerden oluşacağı için zorlanmayacağınıza eminim. Şimdi bir sandalye alın ve üzerine çıkın ve sandalyenin önünde dizlerinin üzerine çömelmiş eşinize kaşlarınızı çatıp kızgınlıkla bir şeyler söyleyin ve hatta elinizin işaret parmağını ona yönlendirerek beden dilinizin bu tehdit dolu mizansene güç vermesini sağlayın . Daha sonra eşinizle yer değiştirip bu oyunu tekrarlayın.

Peki Bunları Neden Mi Yapıyorsunuz ?

Günlük hayatımızda çocuklarımıza kızdığımızda ve sinirlendiğimizde onlarla kurduğumuz genel iletişim modeli budur da onun için. Siz sandalyenin önünde eşinizin size yüksekten bakarak sizi azarlaması esnasında neler hissettiyseniz büyük bir ihtimalle çocuğunuzda siz onu azarlarken benzer hisler içinde olacaktır. Bu küçük oyunumuz en azından çocuğunuzla empati kurma çabalarınıza destek olacaktır.

Çocuğunuzla konuşurken veya onu dinlerken, onunla rahatlıkla göz teması kurabileceğiniz bir konuma çömelmeniz daha sonraki iletişim çabalarınızı başarılı kılmada azımsanmayacak bir güce sahip olmanızı ve onunda sizinle işbirliği yapmada daha istekli olmasını sağlayacaktır.

Anne-baba-çocuk üçgeninde en sık rastlanan iletişim kazalarından biri de “sen çocuksun, anlamazsın” cümlesinde saklıdır. Teorik olarak çocuk olmak yetişkinlerin sahip olduğu bilgi birikimi ve donanımın pek azına sahip olmaktır. Peki ya biz yetişkinlerin sahip olup da yitirdikleri şeyler şimdi nerede dersiniz ? Sebepsiz yere kahkahalarla gülen, bir gofrete bir oyuncağa da aynı derecede sevinen, sevgiyi de sevgisizliği de tüm yalınlığı ile size hissettiren kaç yetişkin insan tanıyorsunuz bir düşünün.

Biz yetişkinler onları anlamakta zorluk çektiğimiz yaşları yaşamış olmamıza rağmen, onların nasıl bir şey olduğunu tahmin bile edemeyecekleri kendi yaş ve yaşamlarımızı anlamalarını, o kurallara göre davranmalarını beklemekteyiz. Yeşil çimlerde özgürce koşması, belki yuvarlanıp giysisini kirletmesini yaramazlık, kendi kendine yemek yemeye çabalarken üstüne dökmesini sakarlık, evin içinde zıplayıp bağıra bağıra anlamsız şarkılar söylemesini gürültücülük, hayal dünyasından gelen senaryoları yalancılık olarak değerlendirebiliriz. Ama aslında bunlar daha önce bizim de sahip olduğumuz ama unuttuğumuz değerlerden başka bir şey değildir. Eğer bir çocuk biz yetişkinlerin sözcük dağarcığına sahip olsaydı ilk cümlesi belki de şu olurdu : "Sen yetişkinsin, anlamazsın."

Yorum Yap

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Giriş Yap

Yorumunuzun kontrolden geçtikten sonra yayınlanacaktır.

...