Aşırı şişmanlık Türkiye'de de hızla artıyor. Türk halkının yüzde 25'i, olması gereken kilonun üzerinde. Yanlış yaşam tarzı ve yanlış obezite tedavileri yüzünden, 2025 yılında obez bir toplum haline geleceğiz. Uzmanlara göre Sağlık Bakanlığı acilen obezite tedavi merkezleri yönetmeliği çıkarmalı ve bir obezite etik kurulu oluşturulmalı.
Obezite, yani aşırı şişmanlık, özellikle gelişmiş ülkelerde çok önemli bir sağlık sorunu. Hem bir metabolizma hastalığı olarak kişinin bedensel sağlığını doğrudan etkiliyor hem de toplumdaki değer yargıları nedeniyle ruhsal sağlığı bozuyor. Aşırı şişmanlık Türkiye de de hızla artıyor, hatta 40 yaşın üzerinde yüzde 15'lere varan bir orana ulaşmış durumda. Türkiye Diyabet Vakfı nın, Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü ile ortak yaptığı bir çalışmaya göre, Türkiye'de sekiz buçuk milyon civarında obez var.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ, gittikçe benimsenen yanlış yaşam tarzı ve günümüzde uygulanan yanlış obezite tedavileri yüzünden 2025 yılında obez bir toplum haline geleceğimizi söylüyor.
Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz, obezitenin ciddi bir sağlık sorunu olduğunu, ancak günümüzde obezite tedavisinin giderek bilimin dışına çıktığını ve uzman olmayan kişiler tarafından ele alındığını vurguluyor. Prof. Yılmaz, "Obezite bir tıbbi sağlık sorunudur, obezite tedavisi de endokrinologların, diyetisyenlerin, psikiyatrların ve spor hekimlerinin ortak hazırladığı bir program çerçevesinde olmalıdır. Ancak obezite, tıp dışı çevrelerin de büyük ilgisini çekmeye başlayan bir konu hâline geldi. ABD'de yıllık obezite tedavisine harcanan para yılda 100 milyar dolar. Zayıflatma çayları, bitkileri, sabunları gibi pek çok ürün var. Bunların önemli bir bölümü de FDA (Food and Drug Administration/ ABD Yiyecek ve İlaç İdaresi) ve Sağlık Bakanlığı tarafından onay almamış, sadece Tarım Bakanlığı nın ruhsatıyla buraya gelen ürünler. Özellikle de vitaminlerin önemli bir bölümü böyle. Bunun ötesinde hiçbir yerden ruhsat almamış, insanların kendi kendilerine yaratıp piyasaya sürdükleri pek çok yiyecek içecek de var" diyor.
Bütün bunların yanı sıra bir de "mucizevi zayıflama cihazlarından" söz ediliyor. Yılmaz, "Cihazlarla ilişkili muazzam bir sanayi var. Türkiye adeta bir alet çöplüğü haline geldi. Diğer taraftan bir diyet ürünleri sektörü çıktı. Normal çikolata 650 kalori, diyet çikolata ise 645 kalori ve bu iki ürün arasında fark yok. Bir yığın kontrolden, denetimden uzak bir sektör doğdu. Bilimsel olması kaydıyla, kalorisi azaltılmış yiyeceklere karşı değilim. Ama bu çoğu kez suiistimal ediliyor. Bu ürünlerin önemli bir bölümünde, üzerinde verdikleri kaloriyle, lezzetli olması için birtakım eklemeler yaparak sundukları ürünün reel kalorisi arasında farklar var. Ayrıca ortalıkta dolanan bir yığın reçeteler, yemek listeleri var. Bu listelerin çok önemli bir bölümü metabolik olarak sağlığa zararlı. Çok önemli bir bölümünün de kimin yazdığı bilinmiyor. Şok diyetler çok hatalı. Ayrıca bunları hastaya vermek tıbbi olarak da suç. Çünkü bunlar uzun süreli uygulanamaz. Hastaya, bedenen ve ruhen sağlıklı olacağı bir yiyecek listesi verilmeli" diyor
Bakanlık Yönetmelik Çıkarmalı
Şok diyetlerin vücudun bütün dengesini alt üst ettiğini, hatta vücudun temel ihtiyaçlarını karşılamayarak ölüme dahi yol açtığını vurguluyor uzmanlar. Düşük kalorili diyetlerle hızla kilo verilmesinin sakıncalı olduğunu belirten Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ, obez hastalarda diyabetin de çok ciddi bir sorun olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda International Hospital İstanbul'da Diyabet Bölümü Sorumlusu olan Prof. Karşıdağ, kurucusu olduğu Diyabet Okulu nda hastalara ücretsiz eğitim vererek sağlıklı zayıflamanın yollarını anlatıyor. Karşıdağ, "Yapılması gereken en önemli şey yaşam tarzını değiştirmek ve doğru beslenerek uzun vadede kilo vermek. Bu kiloları siz bir günde almadınız ki. Dolayısıyla yavaş yavaş vereceksiniz. Ayda 2-3 kilo vermek daha doğru. Böylece vücuttaki diğer sistemler de tahrip olmaz" diyor. Obez insanların adeta bir kobay olarak, hatta adeta ticari bir obje olarak kullanıldığını vurguluyor. Karşıdağ. Türk toplumunun şu an neredeyse yüzde 25 inin olması gereken kilonun üzerinde olduğunu belirten Karşıdağ, "Bu çok ciddi bir rakam. Özellikle de kadınlarda obezite çok yaygın, gittikçe de yaygınlaşarak çok daha büyük bir pazar hâline geliyor. İnsanlar zayıflamak için mucizevi, pratik, kolay yöntemler arıyorlar. Uzun süren tedavilerden kaçıyorlar. İşte insanların bu zayıf noktaları yakalanıyor" diyor. Sonuç olarak şişmanlık tedavisinin giderek bilimsel bir tedavi planlaması olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. Uzmanlara göre maalesef milyon dolarlarla ifade edilen önemli bir miktarda gelir kaynağı, "şişmanlık tedavisi" adı altında sokağa atılıyor, "zayıflama merkezi" adı altında konunun uzmanı olmayan pek çok insan obezite tedavisi yapıyor. Peki ne yapmak lazım? Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz a göre Sağlık Bakanlığı acilen bir obezite tedavi merkezleri yönetmeliği çıkarmalı, bir obezite etik kurulu oluşturulmalı, etik dışı, insan sağlığıyla oynayan, doğru bilgi vermeyen, insanları yanlış yönlendiren aynı zamanda da ekonomik kayıplara neden olan birtakım hatalı uygulamalar da mutlaka kontrol altına alınmalı, standartlar getirilmeli, obezite tedavisinin ciddi bir ekip işi olduğunun farkına varılmalı.
Hızlı Kilo Vermek Yanlış
Obeziteye yol açan pek çok faktör var. Ancak Türkiye de maalesef sadece çok yiyen, "boğazını tutamayan" insanların şişmanlayacağına inanılıyor. Oysa obezite pek çok birbirinden farklı hastalıklar nedeniyle ortaya çıkabilir. Prof. Yılmaz, "Obezitenin ortaya çıkması için bir genetik faktörler bir de çevresel faktörler rol oynar. Genetik faktörler olmadan, bir insanın metabolizması sağlıklı olarak işliyor ise, kişinin sadece düzensiz beslenerek aşırı obez olması tıbbi olarak mümkün değil. Aynı şekilde hastalığın sebebini bulmadan, sadece hastanın yiyeceklerini kısarak, onlara az ve düşük kalorili yiyecekler vererek de insanları zayıflatmak tıbbi olarak mümkün değil. Bu bir sağlık sorunudur, bu sorunun giderilmesi için de mutlaka obeziteye neden olan metabolik bozukluk bulunmalı, adı konmalı ve nedene göre tedavi yapılmalıdır. Metabolik kontrol ve işlemler yapılmadan sadece hastanın yiyeceklerini kısarak uygulanan yöntemler ancak birkaç ay gibi kısa süreli olarak kilo verilmesini sağlar, ama hemen arkasından çok ciddi olarak kilo alınır. Bu konuyla ilgili yapılmış bir araştırmaya göre sadece diyet ayarlaması yapılan hastalarda 2 yıl içinde eski kilosunu muhafaza eden kişi oranı sadece yüzde 5. Yani insanların yüzde 95'i, eski kilosunu da muhafaza edememiş, hatta daha fazla kilo almış. İnsanlar sıkı bir diyet yapıyor, kilo veriyor, ancak hızla tekrar kilo alıyorlar. Sürekli kilo verip alıyorlar, her seferinde de daha fazla kilo almış olarak, şişmanlamayı sürdürüyorlar" diyor. Diyabet, tiroit hastalığı, hormonal bir bozukluk gibi pek çok faktör obeziteye yol açıyor. Bütün bu hasta gruplarının tedavileri farklı olmasına rağmen, Türkiye'de hemen hemen herkese aynı zayıflama programları, aynı diyetler verilerek hastanın sağlığı umursanmayarak tehlikeye atılıyor. Yaşam tarzını kesinlikle değiştirmeyen, bilinçsizce yemek yiyen, ancak tek bir hap alarak hatta iki hapı aynı anda alarak zayıflamaya çalışan insanlara da sıklıkla rastlanıyor toplumumuzda. İlaçların gelişigüzel kullanıldığını belirten Prof. Yılmaz, "Obezite tedavisinde, Sağlık Bakanlığı ndan onay almış şimdilik iki ilaç var. Bu sektör de giderek büyüyor. Bu ilaçlar doğru kullanılırsa hastaya olumlu etki yapabilir. Ama çoğu kez bu ilaçlar eczanelerden doktor kontrolü, ya da bir tedavi planlaması olmadan çok yaygın bir şekilde satılıyor ve kullanılıyor. Bunlar çok masum ilaçlar değil. Bunlar doktor kontrolünde ve sınırlı bir süre içinde kullanılması gereken ilaçlar" diyor.