21. yüzyılın en önemli sağlık sorunlarından biri olan şişmanlık insanlara dört ayrı koldan saldırıyor. Pek çok ülkenin sağlık bütçelerini sarsacak hale gelen şişmanlık, yüksek tansiyon, insüline bağımlı olmayan diyabet ve kemik-eklem rahatsızlıkları gibi ömür boyu ilaç kullanılmasını gerektiren hastalıkları da beraberinde getirerek bu yükü daha da artırmaktadır. Her gün hakkında yüzlerce yazının yazıldığı, araştırmaların yapıldığı şişmanlık gittikçe artan görülme oranı ile gündemimizi uzun süre meşgul edecek gibi görülmektedir. Peki insanlar temel olarak niçin şişmanlıyorlar? Bunun en basit cevabı aldıklarından daha az enerji harcadıkları için ya da ihtiyaçları olduğundan daha çok yedikleri için gibi basit bir cümle olabilir. Ancak toplumsal bir açıdan bakıldığında farklı dört tablo ortaya çıkıyor;
Şişmanlık Zengin Hastalığıdır
Şişmanlık eskiden zengin hastalığı olarak bilinirdi. Çünkü zenginler istedikleri kadar yiyebilir ve para kazanmak için çok çalışmak zorunda (kas gücü olarak) kalmazlardı. Fakirler ise yeterli yiyecek bulsalar bile kas gücü olarak çok çalışmak zorunda kaldıkları için şişmanlık gibi bir lüksleri yoktu. Dahası bir dönem ortalama bir şişmanlık önemli bir statü göstergesi bile olmuştur. Bu genelleme zenginler için halen geçerlidir. Yani şişmanlık bir zengin hastalığıdır; dolayısıyla zengin toplumlar (Kuzey Amerika ve Kıta Avrupası) şişmanlığın ciddi problem olduğu ülkelerdir. Erişkin her dört Amerikalıdan bir tanesi tıbbi kriterlere göre şişmandır ve bu hastalığına en az bir başka hastalık daha (diyabet, yüksek tansiyon, eklem rahatsızlıkları, kalp-damar rahatsızlığı, kan yağları yüksekliği vb.) eşlik etmektedir.
Şişmanlık Fakir Hastalığıdır
Evet artık şişmanlık aynı zamanda bir fakir hastalığıdır. Değişen dünya düzeni içinde temel gıda ürünlerinin fiyatları dünya piyasaları tarafından belirlenince sıralama şöyle olmuştur. En ucuz karbonhidratlar, sonra yağlar, en pahalı proteinler. Bin kalori enerjiyi karbonhidratlardan almanın dünyada ortalama maliyeti yaklaşık bir dolar (1.35 YTL) iken aynı miktarı yağlardan almaya kalktığınızda rakam biraz daha yükselmekte (ancak yağın tek başına tüketilemeyeceğini ancak karbonhidratların rahatlıkla tüketilebildiğini (ör. patates, pirinç, mısır vs.) hatırlayınız. Oysa bin kaloriyi proteinler yolu ile almak istediğinizde rakam yaklaşık on katına çıkmaktadır. Dolayısıyla fakir kabaca proteinden fakir, karbonhidrat ve yağdan zengin beslenir. Normal miktarlarda tüketildiğinde şişmanlatması beklenmeyen karbonhidratların aşırı tüketiminde vücuttaki bazı mekanizmaları harekete geçirerek (hızlı insülin cevabı ve ardından gelen yeni açlık hissi, insülin salgılayan hücrelerin çabuk yorulması vs.) şişmanlığa neden olduğu bilinmektedir. Böylece şişmanlık aynı zamanda bir fakir hastalığıdır.
Şişmanlık Uzak Doğu ve Afrika'nın Bazı Ülkelerinde de Artmaktadır
Peki bu insanlar niçin şişmanlıyorlar? Uzak Doğu'da şişmanlık artışının önemli bir nedeni, ikinci maddede izah edilen karbonhidrattan zengin (pirinç) beslenme şekli. Ancak şimdilerde çok farklı bir durum söz konusu; bu iki coğrafi bölge aynı zamanda asrın vebası kabul edilen AIDS hastalığının da en yaygın olduğu yerler. Bildiğiniz üzere, AIDS'li hastalar hastalıkları ilerledikçe kilo kaybeder ve zayıf bitkin bir görünüm alırlar. İşte bu toplumlarda zayıf insanlara AIDS'li gözü ile bakıldığı için özellikle gençler ve bekarlar ısrarla şişmanlamak istemektedir. Böylece şişmanlık dünyanın bu fakir ve AIDS ile boğuşan ülkelerinin başına da dert olacak gibi durmaktadır.
Ve Çocuklarımız
Evet en hassas noktamızdan vurulduk. Artık çocuklarımız da şişmanlığın cenderesinde. Yemek yemeyen, zayıf çocuklardan küçük yaşlarda milyonlarca yağ hücresine sahip, yaşı ilerledikçe zayıflaması daha da güçleşen, çok erken yaşlarda kan şekeri düzensizlikleri ile karşılaşan çocuklarımız var artık. Bizler bilerek-bilmeyerek, elimizde olmadan çocuklarımızı son derece kötü besliyor ya da kötü beslenmelerine izin vermek zorunda kalıyoruz. Cipsler, şekerlemeler, kolalı içecekler, bin bir türlü çikolata, kek, gofret türleri (bunların hepsinin karbonhidrat zengini olduğunu ve fakirlerin benzer bir sebeple şişmanladıklarını hatırlayınız!) her tarafımızı sarmıştır. Bunların bir kilo pirinç ya da bir somun ekmekten pek farkı yoktur; fiyatları hariç. Yani pek çoğumuz çocuğumuz için çok para harcayıp onları fakirmişiz gibi besliyoruz. Fast-foodun önlenemeyen yükselişi de cabası...daha geçenlerde fast-food ekmeklerinin içine doymayı geciktirici bir madde konulduğu bile ortaya çıktı. Yağlarının kötü olduğu da cabası...böylece çocuklarımızı da şişmanlığın cenderesine atmış bulunuyoruz.
Pek yakın bir gelecekte, şimdiki mankenler kendilerine başka bir dünya bulmak zorunda kalabilirler. Böyle giderse onların sergiledikleri kıyafetlerin ancak nostaljik bir değeri olduğu ve tüketime hizmet etmediği konuşulmaya başlanacak.