Fatih İlçesinde İstanbul’un Sokak dokusunun kendiliğinden de olsa en iyi korunmuş semtlerinden biri olan Zeyrek semtinde Atatürk Bulvarı İbadethane Sokağı’nda ve Haliç’e hâkim bir yamaç üzerinde inşa edilen Zeyrek Camii, geçmişi 12.yüzyıla dek uzanan Bizans döneminin ihtişamlı eserlerinden biridir. Manastır İmparator II. İoannis Kommenos’un eşi, Macar Kralı Laszlo’nun kızı Eirene tarafından 1124 yılı dolayında inşa edilmeye başlanmış ve imparatoriçenin ölümünden sonra manastırı muhtemelen kocası tamamlamıştır.
Unesco'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde olan Zeyrek Camii veya Pantokrator Manastırı Kilisesi İstanbul'un Zeyrek semtinde Doğu Roma döneminden kalma dinî yapıdır. Kilise üç ayrı şapelin bir araya gelmesinde oluşur. Pantokrator, Ayasofya'dan sonra, hala ayakta kalabilen en büyük Bizans Kilisesi'dir.
İstanbul’u fethettikten sonra önde gelen sekiz kiliseyi camiye çeviren Fatih Sultan Mehmed Pantokrator Kilisesi’ni de camiye çevirmiştir. Fatih Sultan Mehmed, yapının manastır kısmını medrese haline getirtmiş ve başmüderris olarak da Molla Zeyrek Mehmet Efendi'yi tayin etmiştir. Farsça "uyanık", "zeki" anlamına gelen Zeyrek lakabının çocukluğunda hocası Hacı Bayram Veli tarafından takıldığı sanılmaktadır. İstanbul’un fethinden sonraki ilk medrese olması ile İstanbul Üniversitesi'nin temelini oluşturmuştur.
Pantokrator’un orijinalliği hastanesi ve genel olarak buraya bağlı sağlık kuruluşlarının bütünlüğüdür. Özellikle 50 yataklı hastanesi olmasıdır.
Hastane bünyesinde ayakta tedavi için bir dispanser bulunuyordu. Dispanserde bir başhekim, başeczacı, 5 tıbbi bitkiler uzmanı ve diğer görevliler mevcuttu. Pantokrator hastanesinin toplam 76 tıbbi elemanı bulunmaktaydı ve burada tıp eğitimi de veriliyordu. Hastane bünyesinde 5 ayrı bölümde 50 hasta, yatarak tedavi edilebiliyordu.
Manastırın elli yataklı, beş bölümlü, iyi düzenlenmiş bir hastahanesi, kütüphanesi, yaşlılar yurdu, tıp mektebi, eczahane ve ayazma gibi bölümleri vardı. Başta yapının bânisi imparator ve imparatoriçe ile daha sonra Komnenos ve Palaiologos hânedanlarına mensup birçok kişi buraya defnedilmiştir.
Bizans’ın son devrinde manastır hastanesinin varlığını sürdürdüğü, başhekimliğini de bir Türk’ün yaptığı kaynaklarda belirtilir.
Pantokrator hastaları ne türden bir tedavi sistemine tâbi tutuluyorlardı? Srusuna şöyle cevap verilebilir: Elbette âdet üzere banyolar, önemli bir unsurdu. “Eczane”sinde, tabibin tavsiye edeceği bazı ilâçlar, ezcümle sıvı yüksekliğini tanzim eden (hydrostat), sirkeli bal şerbeti, bulunurdu Bunun dışında dıştan uygulanan merhem ve yakılar bulunduruluyordu. Tesiste âlet bileyicisi de vardı. Bunu, kan alma, dağlama demirleri, mesane sorunları, diş için kerpetenler, baş ve mideye gerekli âletlerini satın alma memuru tamamlıyordu.
Bedenin sağaltılmasının bir parçası olarak, ruhî tedavi de sağlanıyordu. Kilise Babalarının çağından beri, Doğu Hristiyanlığı fizikî ve ruhî sıhhat arasındaki yakın bağlantıyı vurgulamıştı. Böylece de xenon, iki küçük kiliseyi haiz olup bunlardan biri kadınlar, öbürü erkekler içindi. Her birinde bir papaz ve bir lektör bulunurdu.
Hiç şüphesiz Pantokrator hastanesinin hastalarının birçoğu fakir insanlardı. Büyük fakirlik içinde olanlara hastane tarafından gömlek ve elbise veriliyordu. Hekimler için sıkı kurallar vardı. Hiçbir şekilde hastalardan herhangi bir ücret ya da bahşiş almayacaklardı. Bizans tıp tarihi üzerine uzmanlaşmış kimi tarihçiler tıbbi personelin Pantokrator ve Lips gibi manastırların hastanelerinde verdikleri hizmet karşılıklarında aldıkları maaşların yetişmiş elemanlar için çok düşük, neredeyse vasıfsız gündelik işçilerin elde ettikleri minimum gelire denk olduğunu belirtmişlerdir.
Van Millingen, Pantokrator’un typikonunu incelemesi sonucu şu bilgileri yazmıştır: Hastane 5 koğuşa ayrılmıştı; ameliyatlı hastalar için 10 yataklı bir koğuş, ağır vakalar için 8 yataklı bir koğuş, daha hafif şikayetler için 10 yataklı bir diğeri, kadınlar için 10 yatak vardı. Her koğuştan iki hekim, üç tıp asistanı ve 4 bakıcı sorumluydu. Bir kadın hekim, altı kadın tıp asistanı ve iki hemşire kadın hastalara bakıyordu. Hastalar her gün hekimler tarafından ziyaret edilir ve durumları incelenirdi. Hastaların günlük gıdaları karşılanırdı.
Pantokrator manastır hastanesinin etrafındaki bahçelerin yumuşak esintisiyle havale geçirenlerin sağlığına iyi geldiği iddia edilir. Manastır kompleksine ilişkin bir şiir, renkli çiçeklerin, selvilerin, su yollarının, fıskiyelerin bolluğuyla etraftaki çimenliği ve hafif esintiyi över.