Kadim Mezopotamya’da Tip Ve Doktorluk

Hekimce yazarı Şafak Tunç'un okurlarımıza özel kaleme aldığı Kadim Mezopotamya’da Tip Ve Doktorluk isimli 17 Şubat 2023 tarihli yazısı.

Günümüz medeniyetinin meydana gelmesinde pek çok millet ve kültürün etkisi olmakla birlikte, Önasya ve Yakındoğu medeniyetleri gibi iki ana kaynağın varlığı tartışılmazdır.

Akdeniz çevresi ve Yakındoğu’da yaklaşık 5000 yıl önce ortaya çıkan tıp sanatı, zaman içerisinde gelişerek ve bir sonraki medeniyete devredilip büyüyerek, günümüzde dünyaya egemen olan bilimsel tıbbı meydana getirmiştir. Bu zincirin halkaları şöyle sıralanabilir:

Mezopotamya-Mısır tıbbı

Yunan-Roma tıbbı

İslam tıbbı

Rönesans ve sonrasında Avrupa’nın geliştirdiği tıp.

Elbette ki bu temel kültür ve medeniyetlere Çin ve Hint tıbbının da küçük de olsa bazı katkıları olmuştur.

Bilimsel etkinlikler, uygarlık tarihiyle başlar. İlk Uygarlıklar da Dicle-Fırat, Nil-İndüs gibi büyük nehir vadilerinde ortaya çıkmıştır. Bu uygarlıklar bilimin doğuşu için elverişli sosyal ve ekonomik koşulları taşıyorlardı. Toprağı işleme, hayvan evcilleştirme, ,hayvan gücünden yararlanma, sulama kanalları açma, tekerlekli araba ve fırınlanmış seramik kaplar yapma bu uygarlıkların elde ettiği başarılardı.

Bilimin yazıdan daha önce ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu yüzden, özellikle antik çağlardaki bilimsel buluş, görüş ve keşifleri incelemekte arkeolojinin önemli bir yeri vardır.

Eskiçağda Mezopotamya, coğrafi konum konumları medeniyetlerin beşiği olmuş, ilerleyen tarihsel süreçle birlikle birçok uygarlığın temelini oluşturmuştur. 

Doktorluk, Mezopotamya'nın en seçkin mesleklerinden biriydi ve her zaman büyük bir saygıyla karşılanırlardı. Asu ve Asipu
Mezopotamya tarihi boyunca başlıca iki tür doktor vardı:
⦁ asu (hastalığı veya yaralanmayı ampirik olarak tedavi eden bir tıp doktoru)
⦁ asipu ( " sihir" diyebileceğimiz şeye güvenen bir şifacı)
İki tür arasındaki en önemli fark, asipu'nun daha açık bir şekilde doğaüstü büyülere ve dualara dayanması, asu'nun ise merhemler ve bitkisel ilaçlar yoluyla fiziksel olanla daha doğrudan ilgilenmesiydi.


Her iki doktor türü de tapınakların dışında ameliyat yapıyor ve hastaları orada tedavi ediyor, ancak daha çok ev ziyaretleri yapıyordu.

Eski metinlerden, doktorların mesleki kimliklerini belirtmek için kafalarını (bazı dönemlerde sadece sol taraflarını) kazıdıkları bilinmektedir.

Asurbanipal Kütüphanesi'ndeki (M.Ö. 668-627) tıbbi metinler, doktorların etkileyici bir tıbbi bilgiye sahip olduklarını ve bunu hastalarının bakımında ve tanrıları ve ölülerin ruhlarını yatıştırmak için düzenli olarak uyguladıklarını açıkça ortaya koyuyor.

Babil’de Marduk tıpla ilgili alanlarda önemli sayılırdı, aynı şekilde Nabu Asur’un tıp tanrısıydı.

Mezopotamya’nın en eski tıpla ilgili tabletinin isimsiz bir Sümerli tarafından kaydedildiği ve tarihin ilk ilaç formülleri kitabı olduğu düşünülmektedir. Sümerler tarafından oluşturulan ilaç formülleri ve reçeteler daha sonra Asurlu hekimler tarafından da kopyalanarak kullanılmıştır.

Mezopotamya denilince akla Sümer, Babil ve Asur gelir.

Herodot’un Babil ile ilgili aktardığı şu anlatım önemlidir :“Hekim bulunmadığından, hastaları pazar yerine getiriyorlardı. Burada yoldan geçenler, hastalara bakarak eğer kendileri de aynı hastalığı geçirmişlerse veya hastalığı geçiren tanıdıkları varsa, hastaya yaklaşarak, ona hastalığı hakkında öğütler verir, kendi iyileşme süreçlerini veya iyileşen yakınlarının yaşadıklarını anlatarak onu teselli ederlerdi. Hiç kimse hastaların yakınından onlarla konuşmadan veya hastalıklarının ne olduğunu sormadan geçmezdi.”

Şafak Tunç