Reflü kelime anlamıyla geriye kaçış' demek. Yüksek asit içeren mide içeriğinin yemek borusuna geri dönmesi ve burada solunum sistemine kaçarak öksürük, ses kısıklığı ve astım ataklarını tetiklemesi olarak nitelendiriliyor. Reflü toplumda oldukça sık görülen bir hastalık. Öyle ki ülkemizde her 5 kişiden birini etkisi altına alıyor. Bu hastalık yaşam alışkanlıkları ile beslenme tarzına özen gösterildiği ve ihtiyaç duyulduğunda ilaç tedavisine devam edildiği sürece genellikle kontrol altında tutulabiliyor. Ancak bazı durumlarda operasyon kaçınılmaz hale gelebiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesinden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İsmail Hamzaoğlu reflü ameliyatına götüren 6 nedeni açıklıyor.
Reflü tedavisinde başvurulan ilaçlardan başarılı sonuçlar alınabiliyor. Ancak bazı hastalar ilaçların yan etkileri ve sürekli olarak ilaç kullanmanın getirdiği psikolojik etki gibi nedenlerden dolayı ömür boyu ilaç kullanmak istemeyebiliyor. Düzenli beslenmek şart. Ayrıca reflüyü arttırdığı bilinen yağlı gıdalar, kızartmalar ve çikolata gibi besinlerden, alkol ve gazlı içeceklerden ayrıca çay, kahve ile kola gibi kafeinli içeceklerden kaçınmak gerekiyor. Ancak bazı hastalar beslenme alışkanlıklarına dikkat etmekte güçlük çekebiliyor. Reflü hastalığına sıklıkla mide fıtığı eşlik edebiliyor.
Mide fıtığının bazı türlerinde fıtık boğulması ve acil ameliyat riski oluyor. Bu tür fıtıklarda reflünün şiddetine bakılmaksızın hastaya ameliyat öneriliyor. Kemik erimesine karşı kullanılan ilaçlar, doğum kontrol hapları, ağrı kesiciler veya tansiyon ilaçları reflüye yol açabiliyor. Ancak bazı durumlarda bu ilaçların kesilmesi mümkün olmayabiliyor. Reflü hastası kilolu ise öncelikle kilo vermeli. Ayrıca yemeği uykudan 3-4 saat önce bitirmeli, yediği gıdaların türüne dikkat etmeli, stresli ortamlardan uzak durmalı, sürekli olarak ilaç kullanmalı ve sigara içiyorsa bu alışkanlığını bırakmalı. Eğer hasta bu şartlara uymakta zorluk çekiyorsa operasyonun seçenek olarak sunulması gerekiyor.
Uzun süren refiülerden sonra yemek borusunun iç yüzeyinde yaralar oluşabiliyor. Bu yaraların sürekli olarak iyileşip yeniden açılmasıyla birlikte yemek borusunda darlıklar ortaya çıkabiliyor. Reflü nedeniyle mide içeriğinin gırtlak ve solunum sistemine gitmesi ses kısıklığı ve akciğer hastalıklarına yol açabiliyor. Yemek borusunun iç yüzeyinde sürekli devam eden reflü hücre düzeyinde değişiklik yaparak sonu kansere özofagusu denilen bir duruma neden olabiliyor. Bu tarz hasarlar gelişmişse operasyonla tedavi öne alınabiliyor.
Tek port ile izsiz operasyon Reflü operasyonunun laparoskopik olarak yapılması gerekiyor. Çünkü açık ameliyat ile karşılaştırıldığında laparoskopik, yani kapalı yöntem daha az ağrı, hastanede daha kısa kalış süresi, normal aktiviteye ve iş hayatına daha erken dönüş gibi pek çok avantaja sahip. Öyle ki hastanın operasyondan sonra hastanede sadece 1 gün kalması yeterli geliyor. Ayrıca hasta 4-5 gün sonra iş hayatına da dönebiliyor. Açık ameliyatta yaklaşık 20-30 santim karın yarası oluşuyor. Bu yaraya ait enfeksiyon riski daha fazla oluyor. Ayrıca yaklaşık yüzde 10 hastada bu yaradan fıtık oluşma riski mevcut. Laparoskopik ameliyatta ise bu tür sorunlara çok ender rastlanıyor. Mide fıtığı varsa bu sorun operasyonda düzeltilerek göğüs boşluğuna kaçış önleniyor fundus bölümü yemek borusu çevresine sarılarak antireflü bir mekanizma oluşturuluyor. Tek port laparoskopik yöntem ise laparoskopinin tüm avantajlarını taşımasının yanı sıra ciltte hiç iz kalmaması gibi kozmetik açıdan çok önemli bir avantaj daha sağlıyor. Laparoskopik ameliyatta 1 santimden küçük 4 ya da 5 yara oluyor. Bu nedenle sadece sağlık değil, kozmetik olarak da açık ameliyata göre belirgin olarak üstünlük taşıyor.
Belirtileri Neler
Göğüste yanma hissi, ağza acı su gelmesi, bulantı, kusma, hazımsızlık, ekşime, gıdaların ağza geri gelmesi, ağız kokusu, yutma güçlüğü, daha nadir olarak; Ses kısıklığı, boğaz ağrısı, kuru öksürük, astım, zatürree, dişlerde mine kaybı gibi belirtiler ile ortaya çıkabiliyor.