Halk arasında Kemik Erimesi olarak bilinen Osteoporoz, belirti vermeyen bir hastalıktır ve kemikler kaybedilirken herhangi bir rahatsızlık yaratmaz, ancak kemik kaybı sonucu kemiklerde kırık oluştuğunda ağrı yapar. Sessiz Hırsız olarak da tanımlanan bu hastalıkta kaybedilen kemiğin geri kazanımı tam olarak yapılamadığından erken tanı çok önemlidir.
Dinamik bir organ olan kemiğin, kemik iliğinde kemik yapan ve yıkan hücreleri vardır. Kemik vücut tarafından bir yandan yapılırken, bir yandan da yok edilir. Kemikteki bu yapım ve yıkım arasındaki denge, yeni doğan bebeklerde ve çocuklukta kemik yapımı lehinedir. YDÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı, İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Osteoporoz Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Tümay Sözen'in, kemik erimesine ilişkin yaptığı açıklamada; yirmili yaşlarda vücut kemik yapımında doruk düzeylere ulaşır. Bu yaşlardan sonra kemik yıkımı, yapımından fazla olmaya başlar. Bu nedenle kemik kütlesi giderek azalmaya başlar. Gençlik yıllarında yüksek doruk kemik kütlesine sahip olanlar, menopoz evrelerinde (kadınlarda) ve yaşlanma ile başlayan kemik yıkımlarında, gençken düşük doruk kemik kütlesi olanlara göre, kemiklerini daha iyi muhafaza ederler.
Kemiğin yıkılması, kadınlarda mevcut östrojen adlı hormon tarafından önlenir. Menopoz ile bu hormonun yapımı giderek azalır ve dolaşımdan kaybolur. Dolayısıyla kemik yıkımı önlenemez. Yaşlanmayla birlikte vücutta oluşan değişiklikler de kemik yıkımından sorumludurlar. Dolayısıyla kadınlarda önce östrojen eksikliği artı yaşlanmaya ait faktörler birlikte olunca kadınlarda kemik kaybı erkeklere göre daha belirgindir. Bu nedenle hastalık halk arasında daha ziyade kadınlara özgü bir hastalık olarak bilinse de erkekler de bu hastalıktan etkilenirler.
Kemik erimesi belirti vermeyen bir hastalıktır, kemikler kaybedilirken (ağrı vs) rahatsızlık yaratmaz, ancak kemik kaybı sonucu kemiklerde kırık oluştuğunda ağrı yapar. Bu nedenle hastalık Sessiz Hırsız olarak tanımlanır. Kadın hastaların kendilerinde ilk fark ettiği değişiklik, mutfakta üst dolaplara ulaşmada zorluk çekme olabilir. Bunun nedeni de osteoporoza bağlı boy kısalmasıdır.
Hastalığın tanısı, 15-20 dakika gibi kısa sürede yapılan kemik yoğunluk ölçümü ile anlaşılabilir ve bu tetkik hastaya hiçbir sıkıntı vermez ( ağrı vs ). Bu ölçümde alınan radyasyon bazı hastaları endişelendirirse de bu endişeye gerek yoktur. Çünkü alınan radyasyon çok düşüktür ve hiçbir sağlık sorununa neden olmaz.
Hastalıkta erken tanıyla kemik kaybı önlenebilir ve hasta hayatını idame ettirilebilir. Kaybedilen kemiğin geri kazanımı tam olarak yapılamadığından erken tanı çok önemlidir.
Hastalığın önemi; omurgada, kalçada, kol bileğinde veya vücudun diğer taraflarında kolaylıkla kırıklara yol açmasıdır. Bu kırıklar hastalık ilerlemişse yatakta dönme veya oturma durumundan ayağa kalkma gibi çok basit ve kemiği zorlayacağı düşünülmeyen hareketler sonunda bile oluşurlar. Kırıklar bireyin yaşam kalitesini bozmak yanında, ikincil birçok sağlık sorununa da yol açar. Omurga kırıkları (ki en çok bel ve sırt omurlarında olur) boy kısalmasına, kamburluğa, göğüs ve karın boşluğu hacimlerinin ufalmasına, bu nedenle göğüs kafesi darlığı ve dolayısıyla, kalp ve akciğerlerin çalışma bozukluklarına (nefes darlığı, çarpıntı vs ), karın boşluğunun ufalması, mide barsak fonksiyonlarının bozulmasına (hazımsızlık, şişkinlik, gaz vs) neden olur. Osteoporozun bu şikayetlerden sorumlu olabileceği, hasta tarafından düşünülmediği gibi, hastanın başvurduğu kardiyolog, göğüs hastalıkları uzmanları veya gastroenterologlar gibi doktorların da aklına gelmeyeceğinden, gereksiz tetkikler yapılır ve hastaya yararı olmayacak ilaçlar verilir, sonuçta bu ilaçların giderleri nedeniyle de maddi kayıplar olur.
Kalça kırıkları; düşme veya çarpma olmaksızın olur. Hasta ağrısı nedeniyle araştırılırken kırık fark edilebilir. Kırık tespit edildikten sonra bile sıklıkla osteoporoz olabileceği akla gelmediğinden, kemik yoğunluğu ölçümü yapılmamaktadır ve hasta genellikle bir yıl içinde, başka bir kırıkla tekrar doktora gitmektedir. Kalça kırıkları ameliyat gerektirdiğinden, osteoporoza bağlı kalp ve akciğerde mevcut bozuk fonksiyonlar, ameliyat öncesi, anestezi ve ameliyat süresi içinde veya ameliyat sonrası uzun süre yatağa bağımlı kalınmasından dolayı, oluşan çeşitli komplikasyonlar, hastaların büyük çoğunluğunda ölümlere neden olur. Daha sonra ise, hastaların bir çoğu tekerlekli sandalye veya bastona ihtiyaç duyarlar ve yaşamlarını sürdürmek için başkalarının bakımına gereksinim duyarlar.
Hastalığın bu sağlık boyutu yanında çok önemli başka bir boyutu; bireye, bireyin yakınlarına, topluma ve ülke ekonomisine getirdiği ekonomik yüktür. Osteoporotik hastanın yakınları eğer çalışan bireyler ise, hastasına bakmak için ya işini bırakacak ve hastaya bakacaktır veya hastaya bakacak birini bulması gerekecektir. Hastanın, ameliyat, ilaç, hastane masrafları sağlık güvencesi olmayanlarda hasta sahipleri tarafından, sağlık güvencesi olanlarda sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanacak ve sonunda bu giderler vergi ödeyen diğer bireyler tarafından karşılanacaktır. Bahsedilen bu ekonomik yük, hemen her ülkede milyonlarca dolar tutmaktadır.
Yukarda bahsedilen nedenlerle, gelişmiş ülkeler de bile, kırıklar olmadan hastalığın getirdiği ekonomik yükün azaltılması için, hasta ve sağlık personelinin osteoporoz konusunda farkındalıklarının artırılması amaçlı medyada kampanyalar düzenlenmekte, süt ve süt ürünleri kalsiyum ve D vitamini bakımından zenginleştirilmekte, çocukluktan itibaren bu ürünlerin kullanılması teşvik edilmektedir.
Süt ve süt ürünleri, yüksek kalsiyum içeriği nedeniyle çocukluk döneminde, kemiklerin güçlenmesini sağladığı gibi, kemiğin doruk kütlesine ulaşmasında da önemlidir. Ayrıca tüketilen birçok yiyecek, vücuda kalsiyum emilimini azalttığından, kalsiyum eksikliği ile hastalığa davetiye çıkarırlar. Örneğin gazlı içecekler (kola, gazoz vs), donmuş hazır gıdalar, aşırı et ve tuz tüketimi gibi. Ayrıca sigara içilmesi ve alkol tüketilmesi de kemikler için oldukça zararlıdır. Kullanılan bazı ilaçlar da (kortizon gibi), bazı hastalıklarda kemik kaybına yol açarlar.
Fizik egzersizleri, en basitinden yürüyüş ve merdiven çıkma, yük taşıma, kemikler için uyarıcı olduğundan ihmal edilmemelidir. Modern yaşamın sonucu, çocuklar da dahil olmak üzere, hepimiz, günümüzün önemli bir bölümünü, oturup televizyon seyrederek veya bilgisayar başında geçiriyoruz. Bu oturgan yaşam kemiklerimizin kaybedilmesine katkıda bulunmaktadır. Çocuklar açık havada, güneşli ortamlarda top oynama, spor yapma gibi egzersizler için teşvik edilmelidir. Güneş maruziyeti de çok önemlidir. Çünkü kemikler için gerekli kalsiyumun vücuda barsak yoluyla alınabilmesi için D vitaminine ihtiyaç vardır. D vitamini, derimizde aktif bulunmamaktadır. Aktive olması da belli dalga boyundaki ultraviole ışınlarının deriye direkt teması ile gerçekleşir. Günde en az 20 dakika, vücudumuzun % 20'sinin (kollar, bacaklar ve yüz) güneşe maruz kalması bu aktivasyon için yeterlidir. Güneşli günlerin sayısının az, sisli havaların soğuk olduğu veya endüstriyel kirliliği olan bölgelerde yaşayanlar ya da geleneksel kapalı özel giyim tarzları ile derinin örtülü olduğu hallerde, güneşin gerekli dalga boyundaki ışınları deriye ulaşamaz. Yüksek rakımlı bölgelerde, kuzey veya güney kutup bölgelerine yakın ülkelerde yaşayanlar da güneşin gerekli ışınlarından, ışınların geliş açısından dolayı yeterince faydalanamaz. VD aktive olamaz, kalsiyum barsaktan emilemez ve dolayısıyla osteoporoz kolaylıkla kendini gösterir.
Hastalığın yaşla veya menopozla oluşumu kaçınılmaz olsa bile, değiştirilebilir bazı etkin faktörler kontrol edilerek hastalık geciktirilebilir veya önlenebilir.
Hastalığın Önlenmesi İçin
- Çocukluktan itibaren süt ve süt ürünlerinin yeterli miktarlarda
kullanımı, - Gazlı içeceklerden, hazır donmuş gıdalardan fazla et alımından
kaçınma, - Alkol ve sigaradan uzak durma,
- Bedensel egzersizleri ihmal etmeme (yürüme, koşma, merdiven
çıkma), - Güneşe yeterince maruz kalabilme,
- Hastalığı tedavi edecek, azalmış kemik yoğunluğunu eski boyutuna getiremese de artıracak ve olası kırıkları önlediği kanıtlanmış ilaçlara başvurma.
D vitamini eksikliği bütün dünyada yaygın olarak bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tedavilere, VD ve kalsiyum eklenmesi sağlık açısından sakıncalı bulunmuyorsa şarttır.