Temel görevi kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarların) kemik iliğindeki yapımını uyarmak olan eritropoetinin yeni yeni işlevleri ortaya çıkmaktadır.
Beyin enfarktüsü %80 damar tıkanıklığına, %20 oranında ise doğrudan kanamaya bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Sonuçta ise ilgili damarın beslediği sinir hücreleri kansız, dolayısıyla da besinsiz ve oksijensiz kalmakta ölüme sürüklenmektedir. 70 yaşın altında beyin enfarktüsü geçirip de 36 saat içerisinde hastaneye ulaşabilen hastaları bir ölçüde şanslı sayılabilir. Bu durumda bazen pıhtı çözücü ilaçlarla hastayı en az zararla kurtarmak mümkün olabilmektedir. Genel olarak bakıldığında ise beyin enfarktüsü geçiren hastalar bu şansı çok iyi kullanamıyor. Dahası hastaların %40ı genellikle ilk yıl içerisinde hayatını kaybediyor. Yaşayanların ise büyük kısmı hayatlarının geri kalan bölümünü felçli olarak geçirmek zorunda kalıyor. Bu pek de iç açıcı olmayan manzara, araştırmacıları beyin dokusunu yani sinir hücrelerini böyle bir durumdan en az zararla kurtarabilecek yeni maddeler keşfetmeye sevk etmektedir.
2003 yılında bu yolda yapılan araştırmalarda Almanyanın Göttingen kentinde bulunan Max-Planck Deneysel Araştırmalar Enstitüsünden olumlu bir ses yükseldi. Buna göre o güne kadar kırmızı kan hücresi üretiminden sorumlu olduğu dışında çok da fazla bir anlam yüklenmemiş eritropoetin (EPO) hormonunun sinir hücrelerini koruyucu rolü de olabileceği ortaya kondu. Bu araştırmada beyin kanaması geçiren 40 hastanın, kanama sonrası ilk 8 saat içerisinde EPO tedavisine başlananlarda takip eden ay sonunda etkilenen beyin alanı, EPO tedavisi almayanlara göre daha küçük olarak bulundu. Bu hastaların takip eden zaman diliminde giyinme, yıkanma gibi günlük aktivitelerini daha iyi oranda geri kazanabildikleri görüldü.
EPO ve benzeri sinir hücresi koruyucu maddeler, hasar bölgesinde ortaya çıkan ve hücre ölümünü hızlandıran tehlikeli kimyasal madde alım-verimini sınırlandırarak etkili olmaktadır. Oksijen ve besin maddesi sıkıntısı içerisindeki sinir hücreleri normal olarak hücreler arası iletişimde kullandıkları bir madde olan glutamik asiti yüksek oranda salgılamaya başlar. Bu maddenin yüksek miktarları artık normal işlev görmez ve çevre hücrelere zarar verir. Bunun yanında serbest radikaller olarak da bilinen çok daha agresif ve zararlı kimyasal maddelerin yapımı da hızlanır ve bölgesel tablo giderek ağırlaşır. Sonunda sinir hücreleri apoptozis olarak da adlandırılan intihar sürecine doğru itilir. Bu süreç enfarkt merkezinden çevreye doğru azalan etkinlikte ortaya çıkar. Merkezdeki hücreler çoğu kez geriye dönüşüm mümkün olmayacak şekilde etkilenmiştir. Çevre hücreleri kurtarmak ise mümkün olabilmektedir ve araştırmalar da işte böyle maddeleri bulmak ya da geliştirmek yönünde ilerlemektedir.
EPO, normal erişkinde büyük oranda böbreklerde üretilen bir hormondur. Vücudumuzdaki temel görevi dokulara oksijen taşımak olan alyuvarların kemik iliğindeki yapımının başlıca kontrolörü olan bu hormonun başlıca uyarıcısı oksijen azlığıdır. Yüksek irtifalarda (dağlık bölgelerde, yaylalarda) atmosfer basıncının düşük olmasına bağımlı olarak toplam oksijen içeriği de düşük olduğundan, böyle bölgelerde yaşayanların kanında eritropoetin miktarı dolayısıyla alyuvar sayısı da yüksek olarak bulunur. Sıklıkla sporcular, hatta bazen tüm takım halinde böyle bölgelerde kamp yaparak fizyolojik olarak alyuvar sayısını artırma, sonuçta kanın dokulara oksijen servis etme kapasitesini artırma yoluna başvurmaktadır. EPOnun bu özelliğinden dolayı yer yer kötü amaçlı kullanımına da rastlanmakta ve doğrudan farmakolojik yani çok yüksek dozlarda ilaç olarak alınan doping aracı olarak da kullanılmaktadır. Aşırı alyuvar üretimi nedeniyle kanın akışkanlığının azalmasına ve damar tıkanmalarına da yol açabilecek EPOnun bu şekildeki kontrolsüz ve tehlikeli kullanımı 2000 yılından beri resmen doping maddesi olarak ilan edilmesine ve bu amaçla kullanımının yasaklanmasına neden olmuştur. EPOnun etkisi 12 hafta boyunca sürebilmekte, alımından 4 gün sonra ise halen idrarda varlığı gösterilebilmektedir.
EPOnun tedavideki diğer bir kullanımı kanser kemoterapisi nedeniyle azalan kan hücrelerinin yapımını uyarmaya yönelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine düşük kan hücresi sayımları ile karşımıza çıkan diyaliz hastalarında ve AIDS hastalarında genel durumu düzeltmek amacıyla bilinen fizyolojik özelliklerinden dolayı EPO kullanılabilmektedir. Ancak tüm bunların yanında EPOnun hücre koruyucu etkinliği yeni yeni ortaya çıkarılan bir araştırma konusu olarak dikkat çekmektedir. Bununla birlikte, bu şekilde farklı amaçlar için kullanıldığında kanı yoğunlaştırıcı etkisi nedeniyle azami dikkat gösterilmelidir. Zaten beyin enfarktüsü vakalarında denenen tedavi uygulamaları bu şekilde yan etkilerin gözlenmediği birkaç günlük uygulamalar ile sınırlıdır. Ayrıca gen bilimi ve farmakolojik teknoloji ile uğraşan bilim adamları da şimdiden EPOnun sadece hücre koruyucu etkilerini barındırıp alyuvar yapımı üzerinde etkisi olmayacak sentetik türevlerini elde etme çalışmalarına başladı bile.
Tüm bunların yanında, beyin enfarktüsü üzerindeki ilk olumlu bulguları bildiren Göttingendeki enstitü EPO için farklı kullanım alanları aramaya da devam etmektedir. Psikiyatrik bir rahatsızlık olarak bilinmekle beraber bazı beyin alanlarında organik problemlerin de varlığı öne sürülen şizofreni vakaları, yaşla beraber önlenemeyen bir sinir hücresi kaybı ile seyreden kalıtsak multipl skleroz hastalığı, ayrıca periferik (çevresel) sinirleri tutan hastalıklar şimdilik ilk hedefler. ABDdeki bir araştırma grubundan yükselen başka bir ses ise EPOnun kalp enfarktüsü sonrasında kalp kasının kasılabilirliği üzerinde dahi olumlu etki yapabileceği yönünde.