İnsanoğlu binlerce yıldır meyve tüketiyor ve tadını çıkarıyor. Yüzde 80i su olan meyveler, hepimizin bildiği gibi, bol miktarda vitamin ve mineral içeriyor. Aynı zamanda lifli oldukları için organizmayı temizleme ve toksinlerden arındırma yetisine de sahipler. Özellikle bağışıklık sisteminin güçlenmesinde meyvelerin önemli rolleri olduğu biliniyor. Kalorileri düşük olan meyveler (muz, incir ve üzüm gibi istisnai olanlar da var), dengeli beslenme programlarında önemli bir yere sahip. Ancak, kimi uzmanlar meyvelerin içerdikleri şeker nedeniyle tüketim miktarının sınırlandırılması gerektiğini, kimileri de meyve şekerinin (früktoz) kolay özümsenebilir olmasının, diyetlerde sorun yaratmadığını, hatta organizmanın şeker ihtiyacını karşılamak yönünden gerekli olduğunu savunuyor. Elbette ne tür bir diyet yapılırsa yapılsın meyve tüketiminin de bir ayarı olması gerek.
Meyvelerin özelliklerinin başında, susuzluğu gidermeleri ve idrar söktürücü olmaları geliyor. Toksinlerin vücuttan atılmasını kolaylaştırıyorlar. Selüloz ve kimi zaman da potasyumdan yana zengin oluşları, bağırsakları yumuşatıcı etki yaratıyor. Beslenme programının vazgeçilmez bir parçası olmaları sonucunda emilen yağların miktarı da azalıyor. Meyvenin içerdiği su, vitamin ve mineraller ciltte tonik etkisi yaratıyor. Basit prensiplerle meyvelerden mümkün olduğunca fazla yararlanabiliriz. Eğer çoğunlukla yağlı yemek yeme alışkanlığınız varsa, meyve olarak ananas veya papaya seçmeniz tavsiye ediliyor. Bu meyveler ülkemizde fazla tüketilmediğinden, salataya bolca limon sıkarak da sindirim sisteminizi rahatlatabilirsiniz. Eğer çok tuzlu yeme alışkanlığınız varsa karpuz, kavun, kiraz gibi bol sulu ve az kalorili meyveler öneriliyor. Dikkat edilmesi gereken husus, meyvelerin daima yemekten iki saat sonra tüketilmesi. Böylelikle sindirim güçlüğü çekme olasılığı ortadan kalkıyor.