Dünya nüfusu, 1996 yılı ortalarında, yıl boyunca 80 milyondan fazla artış göstererek, toplam 5.800 milyona ulaşmıştır. Bu artış içinde yaşlı nüfus %2.4 oranında artış göstermiştir. Yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri olarak kabul edilmektedir. Yaşlılık tanımı düşünülürse, kronolojik bir kavram mı, sosyal bir yük mü, yoksa bir hastalık mı? Soruları akla gelmektedir. Türler arasındaki yaşam beklentisi farklılıklarına bakıldığında, yaşlanmanın yalnızca kronolojik bir kavram olmadığı anlaşılmaktadır. Tüm çok hücreli canlılar yaşamları esnasında zamanın ilerlemesi ile dejeneratif değişiklikler göstermektedir. Bu değişiklikler algılamaya da yansımaktadır. Algılama da yaşlanma ile birlikte bir azalma, yaratıcı yeteneklerde azalma, dikkatsizlik, daha yavaş düşünme hızı görülebilir. Yaşlılığı kabullenme her bireyin dinamiklerine göre değişir. Maddi olarak güvencesi olması ya da olmaması, ailesi ve dostları içinde sevdiği kişileri kaybetmiş olması, kendini fazlalık olarak hissetmesi, yakınlarına yük olduğunu var sayması yaşlı kişileri etkileyebilir. Çoğu zaman yakınlarını kaybetme, günlük yaşam etkinliklerini gerçekleştirememe yaşlıyı huzurevi olarak adlandırılan bir kurumda kalmaya zorlamaktadır. Bahsedilen durumlar, yaşlıda huzursuz bir dönemin başlamasına neden olur ve yaşlıyı anksiyete, depresyon gibi bazı psikolojik bozukluklara itebilir. Genel olarak geleceği konusunda endişe yaşamaya başlayan yaşlılarda çaresizlik duyguları artar, basit fobiler ve saplantılı düşünceler görülebilir. Bu durumda huzurevinde kalan yaşlılara destek olabilecek profesyonellerin bulunması, özellikle hekim ve hemşirenin desteği son derece önemli görülmektedir. Yaşlının bu durumu anksiyete bozukluğu olarak adlandırılmakta ve toplumda her 100 kişiden 3-6 kadarında rastlandığı belirtilmektedir. Biyolojik araştırmalar yaşlılarda beynin kaygı ile ilişkili bölgelerinde(kortikal yapılar, limbik sistem, bazal ganglionlar ve serebellum) nöral iletinin azalmış/bozulmuş olabileceğini düşündürmektedir. Normalde, stres yanıtlarında olması gereken otonomik esnekliğin azaldığı görülmektedir. Kaygı ile kişilik özelliklerini araştıran çalışmaların çoğunda" çekingen, bağımlı, kompülsif ve düşük benlik saygısı" özelliklerinin önemli yatkınlaştırıcı etkenler olduğu gösterilmiştir. Stres verici yaşam olaylarının anksiyetede ayrıca tetikleyici bir etken olduğu belirtilmektedir.
Bu çalışmada, huzurevinde kalan yaşlıların, yalnızlık, yakınlarından ayrı olma, sosyal desteklerin azlığı gibi nedenlerin tetikleyici olduğu düşünülerek anksiyete düzeyleri belirlenmek istenmiştir.
Araştırma Manisa İli Kent Merkezi Belediye Huzurevinde kalmakta olan yaşlılar üzerinde yürütülmüştür.
Araştırmanın örneklemini oluşturan 46 yaşlının 34'ü erkek(%73.9), 12'si (%26.1) kadındır. Yaş ortalaması 74.19- 5.87 ( en küçük=60, en büyük=86'dır. Yaşlıların % 4.3'ü evli, %26.1'i bekar, %58.7'si dul, %10.9'u boşanmıştır
Yaşlıların %91.3'ünün bakacak kimsesi yoktur, bu nedenle huzurevine yerleşmişlerdir, %80.4'ü yakınlarının yeterince ziyarete gelmediklerini belirtmişler ve %93.5'i bu ziyaret sıklığından memnun olmadıklarını söylemişlerdir. Yakınlarından ekonomik destek alma ve kurumun sosyal gereksinimlerine yanıt verme durumu iç açıcı değildir, büyük bir kısmı(%84.4)ekonomik destek almadıklarını belirtmişler, ancak kurumun sosyal desteğinden memnun olduklarını iletmişlerdir.
Yaşlıların kendi anksiyetesini değerlendirme ortalaması 35.04-4.23 olarak belirlenmiştir( en düşük=28, en yüksek=47) olarak bulunmuştur. Örneklemin tamamında anksiyete bulunmadığı belirlenmişti
Yaşlılarda anksiyete bozukluğunun tanımlanması pek çok durumla ilişkilidir. Yaşlılık beraberinde bir çok tıbbi problemi de getirmektedir. Bu durum anksiyete bozukluklarının getirdiği fiziksel semptomlarla da ilişkilidir. Ancak tanımlanması son derece güç bir durumdur. Hafızadaki azalma, demans ya da anksiyete bulgularıyla ortaya çıkabilmektedir. 65 yaş ve üzeri yaş grubunda anksiyete bozukluğu prevelansı %5.5 olarak verilmektedir. Başka bir deyişle her yüz kişiden yaklaşık 5-6'sı en azından bir anksiyete hastalığı ile başetmeye çalışmaktadır.
Araştırmaya katılan yaşlıların %'26.1'i kadın, %73.9'u erkektir. Çalışmalar orta yaşlı ve yaşlı kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha fazla anksiyete bozukluğu olduğu yönündedir. Bizim çalışmamızdan elde edilen sonuçlar grubun tümünde anksiyete bulguları olmadığını göstermiştir(pu. Ort. 35.04-4.23). Literatür huzurevi gibi sosyal kurumlarda kalan yaşlıların anksiyete ve depresyon araştırmaları için özel bir grup oluşturduğunu belirtmektedir. Yurt dışında yapılan pek çok çalışma da huzurevinde kalan yaşlılarda anksiyete ve depresyon yaygınlığının normal yaşlı nüfusa göre daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Türkiye'deki çalışmalarda huzurevlerinde anksiyete ve depresyon belirti yaygınlığı bildirmişlerdir, huzurevi koşullarının, huzurevinde kalanların kurumdan tatmin olma düzeyleri ile anksiyete ve depresyon arasında ilişki olduğunu, yalnızlık duygusu yaşanmasının, aidiyet duygusu yaşanmasının, aidiyet duygusu ve sosyal desteğin az olmasının anksiyete ve depresyon gelişmesinde önemli rol oynayan etkenler olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmalar çocuklarının sosyal desteğinin yetersiz olması, dul olma, kadın olma, daha az eğitimli olmanın, yaşlının sağlık sorunlarının bulunması ve huzurevinde kalmayı seçme hakkının kendisinde olmamasının anksiyete ve depresyonu arttıran etkenler olduğunu göstermektedir. Çalışmamızda araştırmaya katılan huzurevi sakinlerinin büyük çoğunluğunun okur-yazar olduğu, ilkokul ve ortaokulu bitirdikleri belirlenmiştir. Yaşlıların yaş ortalaması 74.19'dur. Ülkemiz koşullarında 70 yıl geriye gidildiğinde, grubun eğitimli olduğu söylenebilir. Çocuklarının belli işi olanlar da çoğunluktadır(%45.7). Araştırma grubunun %63'ünde kronik hastalık bulunmakta, ancak %71.7'si diyet yapmamaktadır. Yaşlıların bakacak kimseleri olmadığı için çoğunlukla kendi iradeleri ile kuruma geldikleri belirlenmiştir. Yaşlıların bu özellikleri yukarıda sözü edilen araştırma bulguları ile uyum göstermektedir. Araştırma sonucunda elde edilen bulgularda anksiyete bulgularının ortaya çıkmamış olması, bu durum ile ilgili olduğunu düşündürmüştür. Yaşlıların belirttiğine göre kurumun çoğunlukla sosyal gereksinimlerini karşılıyor olması da elde ettiğimiz sonucu destekleyen bir bulgudur. Bu durumda huzurevlerinin yaşlıların sosyal desteklerine katkılı kurumlar olmaları, yoğun günlük yaşamın çekirdek aile içinde yaşlı bakımına izin vermiyor olması nedeniyle yaşlıların kendi seçimleriyle huzurevi gibi kurumlarda kalmaları ve tabii ki eğitim düzeyi yaşlılarda anksiyeteyi önleyici faktörler olarak tartışılabilir. Lütfen yaşlılardan desteğinizi esirgemeyiniz. Ayrıca Manisa Belediye Huzurevine yaşlılara gerçek huzur sağladığı için teşekkür ederiz.
Yorum Yap
Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Giriş Yap
Yorumunuzun kontrolden geçtikten sonra yayınlanacaktır.